Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

 
Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak... Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

 CESUR TEREDDÜTMarcel Moreau’nun vahşice karamsar bir öfkeyle yazdığı kitapları çok severim. Çünkü öfkesinde umut vardır, karamsarlığının gölgesinde de belli belirsiz parlayan ışıklar. Ne limanlardan umut varne de bu gökyüzünden.  Elbette cahil ve aptalları hesaba katmıyorum. Beyin kanaması, kalp krizi, trafik kazası, bazen suikast ya da cinayet; beklenmedik dönemeçlerde beklediğini biliyoruz, ölümün. Gencecik yaşta aramızdan ayrılanların garip biçimde çoğaldığı bugünlerde yaşamın anlamını doğum ve mutlak sonu ölüm üzerinden sorgulamayan var mıdır? Sanmıyorum. Karamsar olmasaydı Moreau, öfkeli olmazdı. Bütün rüzgârlarım sendenesiyor. . SONUÇ BELLİ, AMA İNANAMIYORUZDoktor olmaya, mühendis olmaya; yazar, memur, kasap, çöpçü, zengin, iyi, kötü, namuslu, namussuz, adam, kadın, insan olmaya uğraşıyoruz. İyi yüzme bilmiyordu. Öfkeli olmasaydı umudu olmaz ve yerleşik düzene teslimiyeti seçerdi, hiç kuşkusuz. Bu iki sözcük arasındaki ses akrabalığı, bir rastlantı değil. KAPTANIN ŞİİR DEFTERİYanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Depremde binlerce hemcinsimiz ölüyor, geri kalanlar “olmayı” sürdürüyor. 86 yıllık yaşam kavgası 2020’deki COVID-19 salgınıyla biten Belçikalı yazar Marcel Moreau’yu Paris’te tanımıştım. Olmazsak ölüyoruz, ölürsek zaten olmuyoruz. Dostluğumuz, Türkiye’ye döndüğüm 2012 yılına kadar sürmüştü. Açık denizlere yağmurcudükkânı açmış martılar. Onların harcı değildir ne yaşam ne de ölüm üzerine basmakalıp olmayan düşünce üretmek. . .  ÇARESİZLİĞİN İTİCİ GÜCÜNeden? Nasıl başarıyoruz, nereden buluyoruz bu gücü?Elbette çaresizlikte!Çünkü tek çözüm olarak parmağını kımıldatmadan, yani “olmadan” ölmeyi beklemeyi, yani ölmeden ölüme teslimiyeti öneren bir yaşam alanında; düşmanı yok sayıp “olmaya” çalışmak daha kötü bir seçenek değil. . Fırtınalara kim yakalanır.  Denizde öylece, yüzmeye bile çalışmadan gücünün kesilmesini beklerken iki genç kadın geçti yanından. Yani beyin ölümünü. Çünkü ölüm, son halkası da olsa yaşamın bir parçası. Gerçek fark, savaşım ve karşıtlık, “olmak” ile “ölmek” arasında. Pusulam özlemine takılmış. Dalgalar kötü habercibu gece. Ölümün her şeyi silip süpüreceğini bilerek sanki kalıcıymışız gibi “olmaya” çaba harcıyoruz.  İstisnasız, hepimiz. Yarım saat sonra sahil muhafaza tarafından kurtarıldı ve kitaplarını yazmayı sürdürdü. Kimimiz başarıyor, kimimiz başaramıyor. Bir yandan sağlam kulaçlarla suyu yarıyorlar, öte yandan “Ne biçim gemiymiş, yeterli can kurtaran sandalı bile yok! Neyse ki kıyı uzak değil, 15 dakikada varırız” diye sohbet ediyorlardı. Yoksul teknelerin yoksulkaptanları. BAŞKASI YAŞIYOR YA DA YAŞASIN DİYEYavaş yavaş yan yatan geminin güvertesinde can yeleği bulamayan küçük bir kızın hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce “Ben çok yaşadım, artık ölsem de olur” diye düşünüp yeleğini kıza verdi ve halata tutunup suya kaydırdı korumasız bedenini. Noktasız “oluyoruz”, noktalı “ölüyoruz”. Yönler, rotalar kaybolmuş. Yolcuların canlarını kurtarmak için denize atladığı anda o da sırtına bir can yeleği geçirmiş ama suya atlamakta tereddüt ediyordu.  1985’te Filistinli teröristlerce kaçırılmakla ünlenen Achille Laura gemisinin 1994’te yine turistik bir sefer sırasında yanarak battığı gün, yazar Marcel Moreau da yolcuları arasındaydı. Ve ölüm karşısındaki çaresizliğin, böyle bir yaklaşımla çareye dönüştüğünü görmek, geçici de olsa bir tatmin.  Marcel Moreau, birden canlandı ve yüzmeye başladı, iyi kötü. Son sözü ölümün söyleyeceğini, nihai zaferi mutlaka onun kazanacağını bile bile, olmaya, bir şeyler olmaya çalışıyoruz, habire.  İşte bizler de aynı nedenle yaşıyoruz: başkaları yaşıyor ya da yaşasın diye.  Aslında ölümün karşısına yaşamı koymak, bence yanlış. Kadri Ergin",.   A.  Kaçınılmaz depremler bekliyoruz, yine de “olmak” peşinde, aklımızı kaçırmadan geleceğe ilişkin planlar, programlar yapabiliyoruz. Yanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin.

Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

Ve ölüm karşısındaki çaresizliğin, böyle bir yaklaşımla çareye dönüştüğünü görmek, geçici de olsa bir tatmin.  Marcel Moreau, birden canlandı ve yüzmeye başladı, iyi kötü. Yönler, rotalar kaybolmuş. Yoksul teknelerin yoksulkaptanları. Bütün rüzgârlarım sendenesiyor.  Denizde öylece, yüzmeye bile çalışmadan gücünün kesilmesini beklerken iki genç kadın geçti yanından. Çünkü ölüm, son halkası da olsa yaşamın bir parçası. BAŞKASI YAŞIYOR YA DA YAŞASIN DİYEYavaş yavaş yan yatan geminin güvertesinde can yeleği bulamayan küçük bir kızın hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce “Ben çok yaşadım, artık ölsem de olur” diye düşünüp yeleğini kıza verdi ve halata tutunup suya kaydırdı korumasız bedenini. Kadri Ergin",. . Yanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Kimimiz başarıyor, kimimiz başaramıyor. Son sözü ölümün söyleyeceğini, nihai zaferi mutlaka onun kazanacağını bile bile, olmaya, bir şeyler olmaya çalışıyoruz, habire. Gerçek fark, savaşım ve karşıtlık, “olmak” ile “ölmek” arasında.   A. Ne limanlardan umut varne de bu gökyüzünden. Karamsar olmasaydı Moreau, öfkeli olmazdı. Açık denizlere yağmurcudükkânı açmış martılar.  Kaçınılmaz depremler bekliyoruz, yine de “olmak” peşinde, aklımızı kaçırmadan geleceğe ilişkin planlar, programlar yapabiliyoruz. Gencecik yaşta aramızdan ayrılanların garip biçimde çoğaldığı bugünlerde yaşamın anlamını doğum ve mutlak sonu ölüm üzerinden sorgulamayan var mıdır? Sanmıyorum. . SONUÇ BELLİ, AMA İNANAMIYORUZDoktor olmaya, mühendis olmaya; yazar, memur, kasap, çöpçü, zengin, iyi, kötü, namuslu, namussuz, adam, kadın, insan olmaya uğraşıyoruz. Dalgalar kötü habercibu gece. Çünkü öfkesinde umut vardır, karamsarlığının gölgesinde de belli belirsiz parlayan ışıklar. Pusulam özlemine takılmış. Onların harcı değildir ne yaşam ne de ölüm üzerine basmakalıp olmayan düşünce üretmek. 86 yıllık yaşam kavgası 2020’deki COVID-19 salgınıyla biten Belçikalı yazar Marcel Moreau’yu Paris’te tanımıştım. Yarım saat sonra sahil muhafaza tarafından kurtarıldı ve kitaplarını yazmayı sürdürdü.  Aslında ölümün karşısına yaşamı koymak, bence yanlış. Olmazsak ölüyoruz, ölürsek zaten olmuyoruz. Fırtınalara kim yakalanır. KAPTANIN ŞİİR DEFTERİYanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin.  ÇARESİZLİĞİN İTİCİ GÜCÜNeden? Nasıl başarıyoruz, nereden buluyoruz bu gücü?Elbette çaresizlikte!Çünkü tek çözüm olarak parmağını kımıldatmadan, yani “olmadan” ölmeyi beklemeyi, yani ölmeden ölüme teslimiyeti öneren bir yaşam alanında; düşmanı yok sayıp “olmaya” çalışmak daha kötü bir seçenek değil.  Elbette cahil ve aptalları hesaba katmıyorum. Yani beyin ölümünü.  CESUR TEREDDÜTMarcel Moreau’nun vahşice karamsar bir öfkeyle yazdığı kitapları çok severim. Beyin kanaması, kalp krizi, trafik kazası, bazen suikast ya da cinayet; beklenmedik dönemeçlerde beklediğini biliyoruz, ölümün.  İstisnasız, hepimiz. Ölümün her şeyi silip süpüreceğini bilerek sanki kalıcıymışız gibi “olmaya” çaba harcıyoruz. Noktasız “oluyoruz”, noktalı “ölüyoruz”. . Bu iki sözcük arasındaki ses akrabalığı, bir rastlantı değil. Bir yandan sağlam kulaçlarla suyu yarıyorlar, öte yandan “Ne biçim gemiymiş, yeterli can kurtaran sandalı bile yok! Neyse ki kıyı uzak değil, 15 dakikada varırız” diye sohbet ediyorlardı. Öfkeli olmasaydı umudu olmaz ve yerleşik düzene teslimiyeti seçerdi, hiç kuşkusuz. .  1985’te Filistinli teröristlerce kaçırılmakla ünlenen Achille Laura gemisinin 1994’te yine turistik bir sefer sırasında yanarak battığı gün, yazar Marcel Moreau da yolcuları arasındaydı. Yolcuların canlarını kurtarmak için denize atladığı anda o da sırtına bir can yeleği geçirmiş ama suya atlamakta tereddüt ediyordu. İyi yüzme bilmiyordu. Depremde binlerce hemcinsimiz ölüyor, geri kalanlar “olmayı” sürdürüyor.  İşte bizler de aynı nedenle yaşıyoruz: başkaları yaşıyor ya da yaşasın diye. Dostluğumuz, Türkiye’ye döndüğüm 2012 yılına kadar sürmüştü.